

Depremden etkilenen korunmaya muhtaç çocuklar için ses çıkar: Çocukları devlet korumasına alın!
Korunmaya muhtaç çocukların tarikatlara yakın kuruluşlara değil devlet korumasına ihtiyaçları var!
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın, depremden etkilenen korunmaya ihtiyacı olan çocukları devletin ilgili birim ve kurumlarının doğrudan denetim ve gözetiminde olmayan şaibeli evlere ve yurtlara yerleştirmesini veya yerleştirilmelerine göz yummasını kabul etmiyoruz. Devletin her türlü istismar ve şiddete karşı çocukları koruma yükümlülüğü vardır. Bu yükümlülüğe aykırı olarak, devletin doğrudan koruması altında olması gereken çocukların kim tarafından, hangi amaçla, nasıl kurulduğu ve hangi faaliyetlerde bulunduğu belli olmayan kuruluşlara emanet edilmesi görevi kötüye kullanmaktır.
Korunmaya muhtaç çocukların bakanlık gözetim ve korumasında olması gerekirken, yayınlanan haberlerde İstanbul’da en az 20 çocuğun İHH İnsani Yardım Vakfı tarafından “ayarlanan” evlere yerleştirildiği ortaya çıktı. Bakanlık yayınladığı cevap yazısında bu iddiayı doğruladı. Çocukların anneleriyle birlikte kaldıklarını, ara sıra Bakanlık görevlileri tarafından ziyaret edildiğini iddia etti. Bakanlığın “Durumları kötüleşirse müdahale ederiz” gibi sorumluluk bilincinden, sosyal ve bilimsel yaklaşımdan uzak açıklamalarını kabul etmiyoruz!
Çocukları koruyan yasalara göre, afetten etkilenen çocukların bakanlığa bağlı ve yetkilendirilen sosyal hizmet kuruluşlarında, sınıf, ırk, dil, din mezhep veya bölge farklılığı gözetilmeden korumaya alınması ve ihtiyaçlarının karşılanması zaruridir. Depremden etkilenen çocuk ve yetişkinlerin acil psikososyal desteğe ihtiyacı vardır. Bu konu “anneleriyle birlikteler”, “kendileri rıza gösterdiler” gibi muğlak ifadelerle geçiştirilemez. Dayanak alınan rızaların nasıl inşa edildiğine toplumsal belleğin taşıyıcıları olarak tanığız! “Rızası var” bahanelerinizi kabul etmiyoruz!
Depremden etkilenen çocukların Bakanlık ve kamu kurumlarının doğrudan gözetimi ve koruması dışında herhangi bir kuruluşun, hele ki, kamuoyunda güvenilirliği olmayan, istismar sicili olan kuruluşların koordinasyonu ve gözetimine verilmesini kabul etmiyoruz. Bakanlığa bu keyfi karar ile görevini kötüye kullandığını hatırlatıyoruz. Çocukların akıbeti ve durumu hakkında, Bakanlığı şeffaf ve sorumlu davranmaya davet ediyoruz!
İHH İnsani Yardım Vakfı tarafından “ayarlanan” evlerde olan çocukların annelerinin yanında olduğu bilgisi Bakanlığın soyut beyanından ibarettir. Çocukların gerçekten annelerinin refakatinde olup olmadığı belirsizken, çocukların deprem bölgesinden bu evlere nasıl, kim tarafından, kendilerine hangi açıklamalar yapılarak, hangi bilgiler verilerek ve hangi koşullarda bu evlere yerleştirildiği belirsizdir.
Annelerinin refakatinde olsalar bile, kadın ve çocukların bu evlere yerleştirilmesi kabul edilemez. Depremin olumsuz psikolojik etkileri altında olan kişiler, acil ihtiyaç ve çaresizlik içinde bu evlere yerleştirilmeye razı edilmiş olabileceği gibi, kişilere nereye yerleştirildikleri konusunda doğru bilgiler verilmemiş olabilir. Travmadan etkilenen her bireyin, devlet gözetiminde, uzmanlar eşliğinde tarafsız ve bilimsel psikososyal desteklere erişim hakkı vardır. Aksi her durum bu hakkın ihlali anlamına gelir. Devlet bu görevini bu konuda hiçbir uzmanlığı olmayan kuruluşlara devredemez.
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, korunma ihtiyacı içinde olan kadın ve çocukları yasal sosyal hizmet kuruluşu statüsünde olan, kamu kaynakları ile kurulmuş ve kamunun etkin denetiminde olan kurum ve kuruluşlara yerleştirilmesini ve koruma sağlamakla yükümlüdür. Bu ihtiyacın, üstelik yıkıcı etkileri olan doğal afetin fiziksel ve psikolojik etkilerini sürdürdüğü bir dönemde, güvenilirliği olmayan kurumlara bırakılmasını kabul etmediğimiz gibi, Bakanlığın, “şartları kötüleşirse korumaya alırız” gibi hukukilikten uzak, salt keyfi irade ve insiyatiflerini temsil eden beyanlarını da kabul etmiyoruz ve herkesi Anayasa ve yasalara uygun hareket etmeye çağırıyoruz.
Çocukların korunması ile ilgili tüm bu koordinasyon ve mekanizma eksikliği sorunlarının gün yüzüne çıkmaya başladığı, çocukların koruyucu aile programına dair süreçlerine dair çalışmaların yapıldığı bu dönemde, bıkmadan yorulmadan, her fırsatı hatta on binlerce insanın enkaz altında öldüğü bir yıkımı bile “fırsata” çevirerek, evlat edinilen çocuklarla evliliğe teşvik niteliğinde açıklamalarda bulunan Diyanet’in susturulmasının bu ülkede çocukları koruyan Anayasa’nın bir gereği olduğunu da hatırlatıyoruz.
Toplumsal muhalefeti ve kamuoyunu deprem bölgesinde olan ve deprem bölgesinden başka illere nakil edilen çocukların akıbetinin takipçisi olmaya çağırıyoruz!
Depremden etkilenen korunma ihtiyacı olan çocukların takipçisi olun. Çocukları bu yıkımın ardından kendini belli eden istismar ortamında bırakamayız. Bu çocukların devletin doğrudan gözetimine ve korunmasına alınması için ses çıkarın. Yaşadığımız bunca yıkımın ardından bu çocukların yaşama hakkına, aile, din, yobaz ve cahil düşünce temelli baskılardan uzak adil ve özgür bir gelecek hakkı için çocukların bilimsel, eşitlikçi, adil yöntemler ve yeterli kaynaklarla devlet tarafından korunmasını talep edin.
Korunmaya muhtaç çocukların tarikatlara yakın kuruluşlara değil devlet korumasına ihtiyaçları var!
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın, depremden etkilenen korunmaya ihtiyacı olan çocukları devletin ilgili birim ve kurumlarının doğrudan denetim ve gözetiminde olmayan şaibeli evlere ve yurtlara yerleştirmesini veya yerleştirilmelerine göz yummasını kabul etmiyoruz. Devletin her türlü istismar ve şiddete karşı çocukları koruma yükümlülüğü vardır. Bu yükümlülüğe aykırı olarak, devletin doğrudan koruması altında olması gereken çocukların kim tarafından, hangi amaçla, nasıl kurulduğu ve hangi faaliyetlerde bulunduğu belli olmayan kuruluşlara emanet edilmesi görevi kötüye kullanmaktır.
Korunmaya muhtaç çocukların bakanlık gözetim ve korumasında olması gerekirken, yayınlanan haberlerde İstanbul’da en az 20 çocuğun İHH İnsani Yardım Vakfı tarafından “ayarlanan” evlere yerleştirildiği ortaya çıktı. Bakanlık yayınladığı cevap yazısında bu iddiayı doğruladı. Çocukların anneleriyle birlikte kaldıklarını, ara sıra Bakanlık görevlileri tarafından ziyaret edildiğini iddia etti. Bakanlığın “Durumları kötüleşirse müdahale ederiz” gibi sorumluluk bilincinden, sosyal ve bilimsel yaklaşımdan uzak açıklamalarını kabul etmiyoruz!
Çocukları koruyan yasalara göre, afetten etkilenen çocukların bakanlığa bağlı ve yetkilendirilen sosyal hizmet kuruluşlarında, sınıf, ırk, dil, din mezhep veya bölge farklılığı gözetilmeden korumaya alınması ve ihtiyaçlarının karşılanması zaruridir. Depremden etkilenen çocuk ve yetişkinlerin acil psikososyal desteğe ihtiyacı vardır. Bu konu “anneleriyle birlikteler”, “kendileri rıza gösterdiler” gibi muğlak ifadelerle geçiştirilemez. Dayanak alınan rızaların nasıl inşa edildiğine toplumsal belleğin taşıyıcıları olarak tanığız! “Rızası var” bahanelerinizi kabul etmiyoruz!
Depremden etkilenen çocukların Bakanlık ve kamu kurumlarının doğrudan gözetimi ve koruması dışında herhangi bir kuruluşun, hele ki, kamuoyunda güvenilirliği olmayan, istismar sicili olan kuruluşların koordinasyonu ve gözetimine verilmesini kabul etmiyoruz. Bakanlığa bu keyfi karar ile görevini kötüye kullandığını hatırlatıyoruz. Çocukların akıbeti ve durumu hakkında, Bakanlığı şeffaf ve sorumlu davranmaya davet ediyoruz!
İHH İnsani Yardım Vakfı tarafından “ayarlanan” evlerde olan çocukların annelerinin yanında olduğu bilgisi Bakanlığın soyut beyanından ibarettir. Çocukların gerçekten annelerinin refakatinde olup olmadığı belirsizken, çocukların deprem bölgesinden bu evlere nasıl, kim tarafından, kendilerine hangi açıklamalar yapılarak, hangi bilgiler verilerek ve hangi koşullarda bu evlere yerleştirildiği belirsizdir.
Annelerinin refakatinde olsalar bile, kadın ve çocukların bu evlere yerleştirilmesi kabul edilemez. Depremin olumsuz psikolojik etkileri altında olan kişiler, acil ihtiyaç ve çaresizlik içinde bu evlere yerleştirilmeye razı edilmiş olabileceği gibi, kişilere nereye yerleştirildikleri konusunda doğru bilgiler verilmemiş olabilir. Travmadan etkilenen her bireyin, devlet gözetiminde, uzmanlar eşliğinde tarafsız ve bilimsel psikososyal desteklere erişim hakkı vardır. Aksi her durum bu hakkın ihlali anlamına gelir. Devlet bu görevini bu konuda hiçbir uzmanlığı olmayan kuruluşlara devredemez.
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, korunma ihtiyacı içinde olan kadın ve çocukları yasal sosyal hizmet kuruluşu statüsünde olan, kamu kaynakları ile kurulmuş ve kamunun etkin denetiminde olan kurum ve kuruluşlara yerleştirilmesini ve koruma sağlamakla yükümlüdür. Bu ihtiyacın, üstelik yıkıcı etkileri olan doğal afetin fiziksel ve psikolojik etkilerini sürdürdüğü bir dönemde, güvenilirliği olmayan kurumlara bırakılmasını kabul etmediğimiz gibi, Bakanlığın, “şartları kötüleşirse korumaya alırız” gibi hukukilikten uzak, salt keyfi irade ve insiyatiflerini temsil eden beyanlarını da kabul etmiyoruz ve herkesi Anayasa ve yasalara uygun hareket etmeye çağırıyoruz.
Çocukların korunması ile ilgili tüm bu koordinasyon ve mekanizma eksikliği sorunlarının gün yüzüne çıkmaya başladığı, çocukların koruyucu aile programına dair süreçlerine dair çalışmaların yapıldığı bu dönemde, bıkmadan yorulmadan, her fırsatı hatta on binlerce insanın enkaz altında öldüğü bir yıkımı bile “fırsata” çevirerek, evlat edinilen çocuklarla evliliğe teşvik niteliğinde açıklamalarda bulunan Diyanet’in susturulmasının bu ülkede çocukları koruyan Anayasa’nın bir gereği olduğunu da hatırlatıyoruz.
Toplumsal muhalefeti ve kamuoyunu deprem bölgesinde olan ve deprem bölgesinden başka illere nakil edilen çocukların akıbetinin takipçisi olmaya çağırıyoruz!
Depremden etkilenen korunma ihtiyacı olan çocukların takipçisi olun. Çocukları bu yıkımın ardından kendini belli eden istismar ortamında bırakamayız. Bu çocukların devletin doğrudan gözetimine ve korunmasına alınması için ses çıkarın. Yaşadığımız bunca yıkımın ardından bu çocukların yaşama hakkına, aile, din, yobaz ve cahil düşünce temelli baskılardan uzak adil ve özgür bir gelecek hakkı için çocukların bilimsel, eşitlikçi, adil yöntemler ve yeterli kaynaklarla devlet tarafından korunmasını talep edin.
AÇIKLAMALAR- AFET İÇİN FEMİNİSTLER
Afet İçin Feminist Dayanışma bağımsız feministler, sivil toplum örgütleri ve kadın örgütlerinden feministlerin yer aldığı bir dayanışma grubu.
Hâlihazırda var olan toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin ve ayrımcılığın afet dönemlerinde daha da derinleştiğini biliyoruz. 10 ili yıkan iki büyük depremin haberinin ardından, yıllardır alanlarda dayanışma yoluyla biriktirdiğimiz deneyim ile ilk günün akşamında Türkiye’nin farklı illerinden ve Türkiye dışında yaşayan feministler olarak hemen bir araya gelerek Afet için Feminist Dayanışma’yı kurduk. Depremin ikinci gününün sabahında bütün kaynakların göçük altındakileri arama kurtarma çalışmaları ve hayatta kalanlar için ivedilikle seferber edilmesini söyleyen bir çağrı ile yola çıktık. Bölgeye gitmeye ve İstanbul’da çeşitli mekanlardaki çalışmalara destek vermeye başladık.
Bu büyük afete yönelik çalışmanın çok yönlü bir çaba gerektirdiğini göz önüne alarak birbirleriyle koordineli bir biçimde çalışan pek çok çalışma grubu kurduk. Deprem bölgesine gitmeye devam ediyor, bölgede gönüllü olarak çalışıyor, ihtiyaçların karşılanmasına destek oluyoruz. Ayrıca İstanbul’dan yürüttüğümüz çalışmalarla bize ulaşan talepleri ilgili kadın örgütlerine yönlendirerek ihtiyaçların karşılanıp karşılanmadığını takip ediyor, deprem illerine gönderilecek malzemelerin toplandığı alanlarda tasniflere destek oluyoruz.
Acil ihtiyaçlar olan gıda, barınma, ısınma gibi temel taleplerin yanı sıra kadınların, LGBTİ+’ların, hasta ve yaşlıların, çocukların, ihtiyaçlarını görünür kılmak için çalışıyoruz.
Kadınların ped, tampon gibi ihtiyaçlarının bir seferlik değil temel ve sürekli ihtiyaçlar olduklarına dikkat çekiyor; iç çamaşır ve hijyen kampanyaları yapıyoruz. Son olarak Mor Tır kampanyası ile kadın, LGBTİ+ ve çocukların ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla dayanışmayı örgütledik.
Tüm bu yaşamsal ihtiyaçları karşılamaya yönelik mücadeleyi sürdürürken feminist bir politika yapmaya ve afetlere karşı feminist söz üretmeye çalışıyoruz. OHAL ilanına, deprem bölgesinde yıkılan yapıların denetimsizliğini ortaya serecek delillerin karartılma operasyonuna,mültecilere yöneltilen nefret ve hedef göstermeye, yurtlardan zorla çıkarılan öğrencilerin eğitim ve barınma haklarının gasp edilmesine; hala enkaz altında canlı olabilecek insanlar ve hayvanlar varken, henüz deliller toplanmamışken ve devletin ölülere karşı yükümlülükleri varken başlatılan enkaz kaldırma çalışmalarına karşı çıkıyoruz.
Dayanışmayı büyütmeye, bölgeye gitmeye, ihtiyaçları takip etmeye, feminist politika yapmaya devam edeceğiz.
Hâlihazırda var olan toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin ve ayrımcılığın afet dönemlerinde daha da derinleştiğini biliyoruz. 10 ili yıkan iki büyük depremin haberinin ardından, yıllardır alanlarda dayanışma yoluyla biriktirdiğimiz deneyim ile ilk günün akşamında Türkiye’nin farklı illerinden ve Türkiye dışında yaşayan feministler olarak hemen bir araya gelerek Afet için Feminist Dayanışma’yı kurduk. Depremin ikinci gününün sabahında bütün kaynakların göçük altındakileri arama kurtarma çalışmaları ve hayatta kalanlar için ivedilikle seferber edilmesini söyleyen bir çağrı ile yola çıktık. Bölgeye gitmeye ve İstanbul’da çeşitli mekanlardaki çalışmalara destek vermeye başladık.
Bu büyük afete yönelik çalışmanın çok yönlü bir çaba gerektirdiğini göz önüne alarak birbirleriyle koordineli bir biçimde çalışan pek çok çalışma grubu kurduk. Deprem bölgesine gitmeye devam ediyor, bölgede gönüllü olarak çalışıyor, ihtiyaçların karşılanmasına destek oluyoruz. Ayrıca İstanbul’dan yürüttüğümüz çalışmalarla bize ulaşan talepleri ilgili kadın örgütlerine yönlendirerek ihtiyaçların karşılanıp karşılanmadığını takip ediyor, deprem illerine gönderilecek malzemelerin toplandığı alanlarda tasniflere destek oluyoruz.
Acil ihtiyaçlar olan gıda, barınma, ısınma gibi temel taleplerin yanı sıra kadınların, LGBTİ+’ların, hasta ve yaşlıların, çocukların, ihtiyaçlarını görünür kılmak için çalışıyoruz.
Kadınların ped, tampon gibi ihtiyaçlarının bir seferlik değil temel ve sürekli ihtiyaçlar olduklarına dikkat çekiyor; iç çamaşır ve hijyen kampanyaları yapıyoruz. Son olarak Mor Tır kampanyası ile kadın, LGBTİ+ ve çocukların ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla dayanışmayı örgütledik.
Tüm bu yaşamsal ihtiyaçları karşılamaya yönelik mücadeleyi sürdürürken feminist bir politika yapmaya ve afetlere karşı feminist söz üretmeye çalışıyoruz. OHAL ilanına, deprem bölgesinde yıkılan yapıların denetimsizliğini ortaya serecek delillerin karartılma operasyonuna,mültecilere yöneltilen nefret ve hedef göstermeye, yurtlardan zorla çıkarılan öğrencilerin eğitim ve barınma haklarının gasp edilmesine; hala enkaz altında canlı olabilecek insanlar ve hayvanlar varken, henüz deliller toplanmamışken ve devletin ölülere karşı yükümlülükleri varken başlatılan enkaz kaldırma çalışmalarına karşı çıkıyoruz.
Dayanışmayı büyütmeye, bölgeye gitmeye, ihtiyaçları takip etmeye, feminist politika yapmaya devam edeceğiz.
Feminist Solidarity for Disaster Relief is a solidarity group comprising independent feminists, and feminists who work for civil society and grassroots organizations.
Through the experience we’ve gained responding to various emergencies over the years, we know that already-existing gender inequalities and discrimination are exacerbated during times of disaster. As soon as the news of the two major earthquakes that destroyed 10 cities arrived, our experience brought feminists from different cities in Turkey and the ones abroad together, and we immediately launched the Feminist Solidarity for Disaster Relief the very next day with a call for action for all government capacity and resources to be mobilized immediately for aid, search and rescue. Since then, we have been supporting volunteer relief efforts on the ground and from afar.
Organizing an effective response to a disaster of this scale necessitates a multifaceted approach. Hence, we formed several working groups, each focusing on specific tasks while coordinating with the others. As some of us do volunteer work in the earthquake-affected region providing aid and support on the ground, others in Istanbul direct the requests we receive to relevant women's organizations, monitor whether they are addressed, and help with the collection and distribution of aid materials.
Alongside supporting efforts to meet the survivors’ basic needs, such as food, shelter, and heating, we also endeavor to bring attention to the specific needs that women, LGBTI+, the sick, the elderly, and children have. We emphasize that certain things that women need, such as sanitary pads and tampons, cannot be met with a one-time donation but have to be made available on a continuous basis, and we work to ensure women’s access to underwear and hygiene products. Right now, we are organizing the Purple Truck effort to address these specific needs on a large scale.
Our work for addressing these day-to-day but vital needs is complemented with our feminist politics, as we strive to make our feminist perspective to disaster response heard widely. Over the first week after the earthquakes, we raised our voice against the State of Emergency that the Turkish government declared. We raised our voice against the attempts to cover the evidence exposing how building safety procedures have been utterly and completely neglected throughout the region over the past decades. We raised our voice against hate speech targeting refugees, and we raised our voice against the government’s failed attempts at “response” which created more injustice than delivering relief. We raised our voice against the rushed start at clearing out the rubble and debris from destroyed buildings, while there may still be survivors beneath, while necessary evidence from buildings is yet to be collected, and while the government has not even fulfilled its obligations to the deceased.
We will continue to expand our solidarity, to maintain our presence in the affected areas, to monitor and address survivors’ needs, and to make the voice of feminist politics heard.
Through the experience we’ve gained responding to various emergencies over the years, we know that already-existing gender inequalities and discrimination are exacerbated during times of disaster. As soon as the news of the two major earthquakes that destroyed 10 cities arrived, our experience brought feminists from different cities in Turkey and the ones abroad together, and we immediately launched the Feminist Solidarity for Disaster Relief the very next day with a call for action for all government capacity and resources to be mobilized immediately for aid, search and rescue. Since then, we have been supporting volunteer relief efforts on the ground and from afar.
Organizing an effective response to a disaster of this scale necessitates a multifaceted approach. Hence, we formed several working groups, each focusing on specific tasks while coordinating with the others. As some of us do volunteer work in the earthquake-affected region providing aid and support on the ground, others in Istanbul direct the requests we receive to relevant women's organizations, monitor whether they are addressed, and help with the collection and distribution of aid materials.
Alongside supporting efforts to meet the survivors’ basic needs, such as food, shelter, and heating, we also endeavor to bring attention to the specific needs that women, LGBTI+, the sick, the elderly, and children have. We emphasize that certain things that women need, such as sanitary pads and tampons, cannot be met with a one-time donation but have to be made available on a continuous basis, and we work to ensure women’s access to underwear and hygiene products. Right now, we are organizing the Purple Truck effort to address these specific needs on a large scale.
Our work for addressing these day-to-day but vital needs is complemented with our feminist politics, as we strive to make our feminist perspective to disaster response heard widely. Over the first week after the earthquakes, we raised our voice against the State of Emergency that the Turkish government declared. We raised our voice against the attempts to cover the evidence exposing how building safety procedures have been utterly and completely neglected throughout the region over the past decades. We raised our voice against hate speech targeting refugees, and we raised our voice against the government’s failed attempts at “response” which created more injustice than delivering relief. We raised our voice against the rushed start at clearing out the rubble and debris from destroyed buildings, while there may still be survivors beneath, while necessary evidence from buildings is yet to be collected, and while the government has not even fulfilled its obligations to the deceased.
We will continue to expand our solidarity, to maintain our presence in the affected areas, to monitor and address survivors’ needs, and to make the voice of feminist politics heard.
Afetin değil, beton ve inşaat çukurunun sonucu
6 Şubat depremleri, adil bir yaşam hakkı ve güvencesinin AKP iktidarının rant ilişkileriyle, inşaat sektörünün karanlık ve şaibeli dünyasıyla elimizden nasıl alındığını apaçık biçimde gün yüzüne çıkardı. Yaşadığımız kayıplar afetin değil, 20 yılı aşkın beton ve inşaat çukurunun bir sonucu. Bizim felaketimizden de kendine rant çıkartma peşindeki ikidar, deprem bölgelerinde inşaatların hemen başlaması için gerekli sözleşmeleri imzaladığını duyurdu bile.
Depremler bitmemiş, bölgeye çadır bile gitmemişken peşine düşülen rant
Biz henüz yasımızla boğuşur, birbirimizle dayanışmaya koşarken mülksüzleştirme çarkları dönmeye başladı bile. Bu depremin afete dönüşmesine neden olan, enkazda kurtarma yapmayan, kurtulanı yaşatacak bir tek adım atmayan, halkın dayanışmasının önünü kesmeye çalışanlar, felaketimizi kendi fırsatlarına çevirmeye yeltenmekte gecikmedi. Bu inşaat ‘hamlesi’ daha artçılar sürerken, bilim insanları yakın bölgelerde yeni depremlerin olabileceğine ve bölgede en az bir yıl inşaat yapılmaması gerektiğine dair görüşlerini paylaşırken geldi. Bir insan gömüldükten sonra mezarının yapılması için bir yıl beklenirken, koca kentlerin zemininin yeni inşaatlara uygun olmadığı açık. Bu acele niye?
Cumhurbaşkanından havuz medyasına AKP eliti, kendi iktidarları döneminde, kendi yandaşlarınca yapılan ve fahiş fiyata satılan dünya kadar bina çökmemişçesine, bir sonraki adım olarak kentsel dönüşüm işaret ediyor. Depremin yarattığı yıkım yine bir kentsel dönüşüm meselesi olarak tartıştırılsın istiyorlar. Çok iyi biliyoruz ki, AKP’nin ‘kentsel dönüşüm’ü, ranta, imar barışlarına, mevzuata uygun yapılmayan yapılara göz yumulmasına, mülksüzleştirmeye ve ayrımcılığa dayanıyor.
İnşaatı rant olarak gören, güvenli konut hakkına aykırı bu rantsal dönüşüm, AKP’nin seçim yatırımı. Onların yatırımı, bizim yaşam hakkımızı, güvenli, afete dirençli konut hakkımızı ve sağlıklı bir çevrede yaşam hakkımızı gasp ediyor. Hayatlarımızı sizin kâr ve rant hırsınızdan koruyacağız. Biz sizin planlarınıza razı olmayacağız; sizler hesap vereceksiniz.
Kentlerimizden ve hayatlarımızdan elinizi çekin
Güvenli konut hakkı, alelacele makro planlamalara, kabaran rant iştahına bırakılamaz. Devlet, depremzedeye konut satamaz! Devlet depremzedenin zararını tazmin eder; sağlıklı ve bilimsel bakış açısıyla yeniden kurulmuş kentlerde güvenli konut hakkını sağlar.
Depremler devam ederken, zemin henüz oturmamışken, topografya bu kadar değişirken inşaat yapılamaz. Hiçbir bilimsel inceleme yapılmadan, meslek odaları ve uzmanların görüşü alınmadan imzaladığınız ‘sözleşmeler’, doğrudan bizim yaşama ve barınma hakkımızı tehdit ediyor. İnşaat aceleniz, hem yarattığınız yıkımın delillerini saklama hem bu kez daha da geniş çaplı yağma ve soyguna girişme hamlesi.
Enkazını yağmaladığınız şehirlerden kovulanlar nereye gidecek? Sizin planlarınız, bizlere daha fazla yoksulluktan, yoksunluktan, gelecekte benzer ölümlerden başka hiçbir şey vadetmiyor. Depremden sonra çadır dahi vermediğiniz, ‘kentsel dönüşüm’ünüzden sonra diktiğiniz binalara para yettirip dönemeyecek olan milyonlar, çevre ya da büyük şehirlerde ucuz iş gücüne dönüşecek. Bu mülksüzleştirmenin ve sömürünün en büyük ceremesini yine kadınlar çekecek; kadınlar ve LGTBİ+’lar kaldıkları ya da gittikleri yerde en güvencesiz konuma hapsedilecek.
Oysa bizim artık doğal ve sosyal facialardan kendimizi koruyabilecek yapıları, kentleri inşa etmemiz lazım. İklim krizi ile, her yıl artan bir şekilde sel felaketlerine, aşırı sıcaklara ve aşırı sıcakların neden olduğu orman yangınlarına tanık oluyoruz. Paris İklim Anlaşması’na taraf olup, uluslararası iklim fonlarının bütçelerinden pay alma peşine koşan hükümet, bir günde Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nı Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’na çevirdi ancak, afetlere dirençli kent, konut, yaşam alanı konusunda eylem planları, göstermelik olmaktan öteye gitmiyor. Ortada ne kararlı ve uygulanabilir planlar var ne de şeffaf bir şekilde takibi yapılabilen bütçe.
Kentlerimizden elinizi çekin. Kentlerimizi rant ve seçim için değil, bilimsel yöntemlerle ve eşit katılım ilkesi ile yeniden inşa edeceğiz.
Gerçek ihtiyaçlara cevap verin
Depremden etkilenenlerin acil barınma sorunu, öğrencileri yurtlarından ve eğitim haklarından yoksun bırakarak ve depremzedeleri koşulları zaten kötü olan yurtlara yerleştirerek çözülmedi. Halen bölgede kalmaya, yaşamaya çalışan milyonlarca insan için, bir an önce yeterli sosyal donatıları ve ortak kullanım alanları, ulaşımı ve altyapısı olan konteyner kentler kurulmalı ve kalıcı konutlar yapılana ve sağlıklı yaşanabilir kentler kuruluncaya kadar konteyner kentler kullanılmalıdır. Bunun yanısıra bölgenin koşullarına ve yaşayanların taleplerine göre farklı barınma seçenekleri oluşturulmalı; bölgeden kendi olanakları ile ayrılan binlerce insanın vardıkları yerlerde hayatlarını sürdürmelerinin ya da geri dönmelerinin mümkün olacağı koşullar sağlanmalıdır.
Tüm bunların yapılabilmesi mümkünken iktidar bir barınma krizinin ateşini harlayıp, inşaatlara hemen başlama açıklaması yapıyor. İktidarın kaynaklarımızı sermayeye aktarma planlarına, yaşamımızdan ve geleceğimizden daha fazla çalmasına izin vermeyeceğiz.
Yaşama hakkımızı savunacağız!
Yaşama hakkımızı, anayasal güvencelerimizi AKP’nin rant hamlelerine ve yalanlarına karşı savunacağız.
Tüm toplumsal muhalefeti bu ‘kentsel dönüşüm’ tuzağından uzak durmaya, yaşam alanlarımızı depremlerden ve diğer afetlerden koruyacak bilimsel ve şeffaf bir yeniden inşa sürecinden yana olduklarını ve yaşananların sorumlularının hesap vermesini sağlayacaklarını açıklamaya çağırıyoruz! Seçimler yaklaşırken, gerçekten yapılması gerekenleri somut bir programla ortaya koyun, AKP’nin kentsel dönüşümünün bir seçimin daha merkezine oturmasına izin vermeyin.
Bu, inşaat-rant-yıkım döngüsünün karşısındayız. Bir kez daha rantınızın kurbanı olmayacağız!
Hesabı sadece idareden ve müteahhitlerden değil siyaseten AKP’den de soruyoruz.
6 Şubat’tan beri milyonlarca kişi tarafından dile getirilen istifa çağrısına katılıyoruz.
İstifa edin!
6 Şubat depremleri, adil bir yaşam hakkı ve güvencesinin AKP iktidarının rant ilişkileriyle, inşaat sektörünün karanlık ve şaibeli dünyasıyla elimizden nasıl alındığını apaçık biçimde gün yüzüne çıkardı. Yaşadığımız kayıplar afetin değil, 20 yılı aşkın beton ve inşaat çukurunun bir sonucu. Bizim felaketimizden de kendine rant çıkartma peşindeki ikidar, deprem bölgelerinde inşaatların hemen başlaması için gerekli sözleşmeleri imzaladığını duyurdu bile.
Depremler bitmemiş, bölgeye çadır bile gitmemişken peşine düşülen rant
Biz henüz yasımızla boğuşur, birbirimizle dayanışmaya koşarken mülksüzleştirme çarkları dönmeye başladı bile. Bu depremin afete dönüşmesine neden olan, enkazda kurtarma yapmayan, kurtulanı yaşatacak bir tek adım atmayan, halkın dayanışmasının önünü kesmeye çalışanlar, felaketimizi kendi fırsatlarına çevirmeye yeltenmekte gecikmedi. Bu inşaat ‘hamlesi’ daha artçılar sürerken, bilim insanları yakın bölgelerde yeni depremlerin olabileceğine ve bölgede en az bir yıl inşaat yapılmaması gerektiğine dair görüşlerini paylaşırken geldi. Bir insan gömüldükten sonra mezarının yapılması için bir yıl beklenirken, koca kentlerin zemininin yeni inşaatlara uygun olmadığı açık. Bu acele niye?
Cumhurbaşkanından havuz medyasına AKP eliti, kendi iktidarları döneminde, kendi yandaşlarınca yapılan ve fahiş fiyata satılan dünya kadar bina çökmemişçesine, bir sonraki adım olarak kentsel dönüşüm işaret ediyor. Depremin yarattığı yıkım yine bir kentsel dönüşüm meselesi olarak tartıştırılsın istiyorlar. Çok iyi biliyoruz ki, AKP’nin ‘kentsel dönüşüm’ü, ranta, imar barışlarına, mevzuata uygun yapılmayan yapılara göz yumulmasına, mülksüzleştirmeye ve ayrımcılığa dayanıyor.
İnşaatı rant olarak gören, güvenli konut hakkına aykırı bu rantsal dönüşüm, AKP’nin seçim yatırımı. Onların yatırımı, bizim yaşam hakkımızı, güvenli, afete dirençli konut hakkımızı ve sağlıklı bir çevrede yaşam hakkımızı gasp ediyor. Hayatlarımızı sizin kâr ve rant hırsınızdan koruyacağız. Biz sizin planlarınıza razı olmayacağız; sizler hesap vereceksiniz.
Kentlerimizden ve hayatlarımızdan elinizi çekin
Güvenli konut hakkı, alelacele makro planlamalara, kabaran rant iştahına bırakılamaz. Devlet, depremzedeye konut satamaz! Devlet depremzedenin zararını tazmin eder; sağlıklı ve bilimsel bakış açısıyla yeniden kurulmuş kentlerde güvenli konut hakkını sağlar.
Depremler devam ederken, zemin henüz oturmamışken, topografya bu kadar değişirken inşaat yapılamaz. Hiçbir bilimsel inceleme yapılmadan, meslek odaları ve uzmanların görüşü alınmadan imzaladığınız ‘sözleşmeler’, doğrudan bizim yaşama ve barınma hakkımızı tehdit ediyor. İnşaat aceleniz, hem yarattığınız yıkımın delillerini saklama hem bu kez daha da geniş çaplı yağma ve soyguna girişme hamlesi.
Enkazını yağmaladığınız şehirlerden kovulanlar nereye gidecek? Sizin planlarınız, bizlere daha fazla yoksulluktan, yoksunluktan, gelecekte benzer ölümlerden başka hiçbir şey vadetmiyor. Depremden sonra çadır dahi vermediğiniz, ‘kentsel dönüşüm’ünüzden sonra diktiğiniz binalara para yettirip dönemeyecek olan milyonlar, çevre ya da büyük şehirlerde ucuz iş gücüne dönüşecek. Bu mülksüzleştirmenin ve sömürünün en büyük ceremesini yine kadınlar çekecek; kadınlar ve LGTBİ+’lar kaldıkları ya da gittikleri yerde en güvencesiz konuma hapsedilecek.
Oysa bizim artık doğal ve sosyal facialardan kendimizi koruyabilecek yapıları, kentleri inşa etmemiz lazım. İklim krizi ile, her yıl artan bir şekilde sel felaketlerine, aşırı sıcaklara ve aşırı sıcakların neden olduğu orman yangınlarına tanık oluyoruz. Paris İklim Anlaşması’na taraf olup, uluslararası iklim fonlarının bütçelerinden pay alma peşine koşan hükümet, bir günde Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nı Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’na çevirdi ancak, afetlere dirençli kent, konut, yaşam alanı konusunda eylem planları, göstermelik olmaktan öteye gitmiyor. Ortada ne kararlı ve uygulanabilir planlar var ne de şeffaf bir şekilde takibi yapılabilen bütçe.
Kentlerimizden elinizi çekin. Kentlerimizi rant ve seçim için değil, bilimsel yöntemlerle ve eşit katılım ilkesi ile yeniden inşa edeceğiz.
Gerçek ihtiyaçlara cevap verin
Depremden etkilenenlerin acil barınma sorunu, öğrencileri yurtlarından ve eğitim haklarından yoksun bırakarak ve depremzedeleri koşulları zaten kötü olan yurtlara yerleştirerek çözülmedi. Halen bölgede kalmaya, yaşamaya çalışan milyonlarca insan için, bir an önce yeterli sosyal donatıları ve ortak kullanım alanları, ulaşımı ve altyapısı olan konteyner kentler kurulmalı ve kalıcı konutlar yapılana ve sağlıklı yaşanabilir kentler kuruluncaya kadar konteyner kentler kullanılmalıdır. Bunun yanısıra bölgenin koşullarına ve yaşayanların taleplerine göre farklı barınma seçenekleri oluşturulmalı; bölgeden kendi olanakları ile ayrılan binlerce insanın vardıkları yerlerde hayatlarını sürdürmelerinin ya da geri dönmelerinin mümkün olacağı koşullar sağlanmalıdır.
Tüm bunların yapılabilmesi mümkünken iktidar bir barınma krizinin ateşini harlayıp, inşaatlara hemen başlama açıklaması yapıyor. İktidarın kaynaklarımızı sermayeye aktarma planlarına, yaşamımızdan ve geleceğimizden daha fazla çalmasına izin vermeyeceğiz.
Yaşama hakkımızı savunacağız!
Yaşama hakkımızı, anayasal güvencelerimizi AKP’nin rant hamlelerine ve yalanlarına karşı savunacağız.
Tüm toplumsal muhalefeti bu ‘kentsel dönüşüm’ tuzağından uzak durmaya, yaşam alanlarımızı depremlerden ve diğer afetlerden koruyacak bilimsel ve şeffaf bir yeniden inşa sürecinden yana olduklarını ve yaşananların sorumlularının hesap vermesini sağlayacaklarını açıklamaya çağırıyoruz! Seçimler yaklaşırken, gerçekten yapılması gerekenleri somut bir programla ortaya koyun, AKP’nin kentsel dönüşümünün bir seçimin daha merkezine oturmasına izin vermeyin.
Bu, inşaat-rant-yıkım döngüsünün karşısındayız. Bir kez daha rantınızın kurbanı olmayacağız!
Hesabı sadece idareden ve müteahhitlerden değil siyaseten AKP’den de soruyoruz.
6 Şubat’tan beri milyonlarca kişi tarafından dile getirilen istifa çağrısına katılıyoruz.
İstifa edin!
Depremden etkilenen korunmaya muhtaç çocuklar için ses çıkar: Çocukları devlet korumasına alın!
Korunmaya muhtaç çocukların tarikatlara yakın kuruluşlara değil devlet korumasına ihtiyaçları var!
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın, depremden etkilenen korunmaya ihtiyacı olan çocukları devletin ilgili birim ve kurumlarının doğrudan denetim ve gözetiminde olmayan şaibeli evlere ve yurtlara yerleştirmesini veya yerleştirilmelerine göz yummasını kabul etmiyoruz. Devletin her türlü istismar ve şiddete karşı çocukları koruma yükümlülüğü vardır. Bu yükümlülüğe aykırı olarak, devletin doğrudan koruması altında olması gereken çocukların kim tarafından, hangi amaçla, nasıl kurulduğu ve hangi faaliyetlerde bulunduğu belli olmayan kuruluşlara emanet edilmesi görevi kötüye kullanmaktır.
Korunmaya muhtaç çocukların bakanlık gözetim ve korumasında olması gerekirken, yayınlanan haberlerde İstanbul’da en az 20 çocuğun İHH İnsani Yardım Vakfı tarafından “ayarlanan” evlere yerleştirildiği ortaya çıktı. Bakanlık yayınladığı cevap yazısında bu iddiayı doğruladı. Çocukların anneleriyle birlikte kaldıklarını, ara sıra Bakanlık görevlileri tarafından ziyaret edildiğini iddia etti. Bakanlığın “Durumları kötüleşirse müdahale ederiz” gibi sorumluluk bilincinden, sosyal ve bilimsel yaklaşımdan uzak açıklamalarını kabul etmiyoruz!
Çocukları koruyan yasalara göre, afetten etkilenen çocukların bakanlığa bağlı ve yetkilendirilen sosyal hizmet kuruluşlarında, sınıf, ırk, dil, din mezhep veya bölge farklılığı gözetilmeden korumaya alınması ve ihtiyaçlarının karşılanması zaruridir. Depremden etkilenen çocuk ve yetişkinlerin acil psikososyal desteğe ihtiyacı vardır. Bu konu “anneleriyle birlikteler”, “kendileri rıza gösterdiler” gibi muğlak ifadelerle geçiştirilemez. Dayanak alınan rızaların nasıl inşa edildiğine toplumsal belleğin taşıyıcıları olarak tanığız! “Rızası var” bahanelerinizi kabul etmiyoruz!
Depremden etkilenen çocukların Bakanlık ve kamu kurumlarının doğrudan gözetimi ve koruması dışında herhangi bir kuruluşun, hele ki, kamuoyunda güvenilirliği olmayan, istismar sicili olan kuruluşların koordinasyonu ve gözetimine verilmesini kabul etmiyoruz. Bakanlığa bu keyfi karar ile görevini kötüye kullandığını hatırlatıyoruz. Çocukların akıbeti ve durumu hakkında, Bakanlığı şeffaf ve sorumlu davranmaya davet ediyoruz!
İHH İnsani Yardım Vakfı tarafından “ayarlanan” evlerde olan çocukların annelerinin yanında olduğu bilgisi Bakanlığın soyut beyanından ibarettir. Çocukların gerçekten annelerinin refakatinde olup olmadığı belirsizken, çocukların deprem bölgesinden bu evlere nasıl, kim tarafından, kendilerine hangi açıklamalar yapılarak, hangi bilgiler verilerek ve hangi koşullarda bu evlere yerleştirildiği belirsizdir.
Annelerinin refakatinde olsalar bile, kadın ve çocukların bu evlere yerleştirilmesi kabul edilemez. Depremin olumsuz psikolojik etkileri altında olan kişiler, acil ihtiyaç ve çaresizlik içinde bu evlere yerleştirilmeye razı edilmiş olabileceği gibi, kişilere nereye yerleştirildikleri konusunda doğru bilgiler verilmemiş olabilir. Travmadan etkilenen her bireyin, devlet gözetiminde, uzmanlar eşliğinde tarafsız ve bilimsel psikososyal desteklere erişim hakkı vardır. Aksi her durum bu hakkın ihlali anlamına gelir. Devlet bu görevini bu konuda hiçbir uzmanlığı olmayan kuruluşlara devredemez.
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, korunma ihtiyacı içinde olan kadın ve çocukları yasal sosyal hizmet kuruluşu statüsünde olan, kamu kaynakları ile kurulmuş ve kamunun etkin denetiminde olan kurum ve kuruluşlara yerleştirilmesini ve koruma sağlamakla yükümlüdür. Bu ihtiyacın, üstelik yıkıcı etkileri olan doğal afetin fiziksel ve psikolojik etkilerini sürdürdüğü bir dönemde, güvenilirliği olmayan kurumlara bırakılmasını kabul etmediğimiz gibi, Bakanlığın, “şartları kötüleşirse korumaya alırız” gibi hukukilikten uzak, salt keyfi irade ve insiyatiflerini temsil eden beyanlarını da kabul etmiyoruz ve herkesi Anayasa ve yasalara uygun hareket etmeye çağırıyoruz.
Çocukların korunması ile ilgili tüm bu koordinasyon ve mekanizma eksikliği sorunlarının gün yüzüne çıkmaya başladığı, çocukların koruyucu aile programına dair süreçlerine dair çalışmaların yapıldığı bu dönemde, bıkmadan yorulmadan, her fırsatı hatta on binlerce insanın enkaz altında öldüğü bir yıkımı bile “fırsata” çevirerek, evlat edinilen çocuklarla evliliğe teşvik niteliğinde açıklamalarda bulunan Diyanet’in susturulmasının bu ülkede çocukları koruyan Anayasa’nın bir gereği olduğunu da hatırlatıyoruz.
Toplumsal muhalefeti ve kamuoyunu deprem bölgesinde olan ve deprem bölgesinden başka illere nakil edilen çocukların akıbetinin takipçisi olmaya çağırıyoruz!
Depremden etkilenen korunma ihtiyacı olan çocukların takipçisi olun. Çocukları bu yıkımın ardından kendini belli eden istismar ortamında bırakamayız. Bu çocukların devletin doğrudan gözetimine ve korunmasına alınması için ses çıkarın. Yaşadığımız bunca yıkımın ardından bu çocukların yaşama hakkına, aile, din, yobaz ve cahil düşünce temelli baskılardan uzak adil ve özgür bir gelecek hakkı için çocukların bilimsel, eşitlikçi, adil yöntemler ve yeterli kaynaklarla devlet tarafından korunmasını talep edin.
Korunmaya muhtaç çocukların tarikatlara yakın kuruluşlara değil devlet korumasına ihtiyaçları var!
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın, depremden etkilenen korunmaya ihtiyacı olan çocukları devletin ilgili birim ve kurumlarının doğrudan denetim ve gözetiminde olmayan şaibeli evlere ve yurtlara yerleştirmesini veya yerleştirilmelerine göz yummasını kabul etmiyoruz. Devletin her türlü istismar ve şiddete karşı çocukları koruma yükümlülüğü vardır. Bu yükümlülüğe aykırı olarak, devletin doğrudan koruması altında olması gereken çocukların kim tarafından, hangi amaçla, nasıl kurulduğu ve hangi faaliyetlerde bulunduğu belli olmayan kuruluşlara emanet edilmesi görevi kötüye kullanmaktır.
Korunmaya muhtaç çocukların bakanlık gözetim ve korumasında olması gerekirken, yayınlanan haberlerde İstanbul’da en az 20 çocuğun İHH İnsani Yardım Vakfı tarafından “ayarlanan” evlere yerleştirildiği ortaya çıktı. Bakanlık yayınladığı cevap yazısında bu iddiayı doğruladı. Çocukların anneleriyle birlikte kaldıklarını, ara sıra Bakanlık görevlileri tarafından ziyaret edildiğini iddia etti. Bakanlığın “Durumları kötüleşirse müdahale ederiz” gibi sorumluluk bilincinden, sosyal ve bilimsel yaklaşımdan uzak açıklamalarını kabul etmiyoruz!
Çocukları koruyan yasalara göre, afetten etkilenen çocukların bakanlığa bağlı ve yetkilendirilen sosyal hizmet kuruluşlarında, sınıf, ırk, dil, din mezhep veya bölge farklılığı gözetilmeden korumaya alınması ve ihtiyaçlarının karşılanması zaruridir. Depremden etkilenen çocuk ve yetişkinlerin acil psikososyal desteğe ihtiyacı vardır. Bu konu “anneleriyle birlikteler”, “kendileri rıza gösterdiler” gibi muğlak ifadelerle geçiştirilemez. Dayanak alınan rızaların nasıl inşa edildiğine toplumsal belleğin taşıyıcıları olarak tanığız! “Rızası var” bahanelerinizi kabul etmiyoruz!
Depremden etkilenen çocukların Bakanlık ve kamu kurumlarının doğrudan gözetimi ve koruması dışında herhangi bir kuruluşun, hele ki, kamuoyunda güvenilirliği olmayan, istismar sicili olan kuruluşların koordinasyonu ve gözetimine verilmesini kabul etmiyoruz. Bakanlığa bu keyfi karar ile görevini kötüye kullandığını hatırlatıyoruz. Çocukların akıbeti ve durumu hakkında, Bakanlığı şeffaf ve sorumlu davranmaya davet ediyoruz!
İHH İnsani Yardım Vakfı tarafından “ayarlanan” evlerde olan çocukların annelerinin yanında olduğu bilgisi Bakanlığın soyut beyanından ibarettir. Çocukların gerçekten annelerinin refakatinde olup olmadığı belirsizken, çocukların deprem bölgesinden bu evlere nasıl, kim tarafından, kendilerine hangi açıklamalar yapılarak, hangi bilgiler verilerek ve hangi koşullarda bu evlere yerleştirildiği belirsizdir.
Annelerinin refakatinde olsalar bile, kadın ve çocukların bu evlere yerleştirilmesi kabul edilemez. Depremin olumsuz psikolojik etkileri altında olan kişiler, acil ihtiyaç ve çaresizlik içinde bu evlere yerleştirilmeye razı edilmiş olabileceği gibi, kişilere nereye yerleştirildikleri konusunda doğru bilgiler verilmemiş olabilir. Travmadan etkilenen her bireyin, devlet gözetiminde, uzmanlar eşliğinde tarafsız ve bilimsel psikososyal desteklere erişim hakkı vardır. Aksi her durum bu hakkın ihlali anlamına gelir. Devlet bu görevini bu konuda hiçbir uzmanlığı olmayan kuruluşlara devredemez.
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, korunma ihtiyacı içinde olan kadın ve çocukları yasal sosyal hizmet kuruluşu statüsünde olan, kamu kaynakları ile kurulmuş ve kamunun etkin denetiminde olan kurum ve kuruluşlara yerleştirilmesini ve koruma sağlamakla yükümlüdür. Bu ihtiyacın, üstelik yıkıcı etkileri olan doğal afetin fiziksel ve psikolojik etkilerini sürdürdüğü bir dönemde, güvenilirliği olmayan kurumlara bırakılmasını kabul etmediğimiz gibi, Bakanlığın, “şartları kötüleşirse korumaya alırız” gibi hukukilikten uzak, salt keyfi irade ve insiyatiflerini temsil eden beyanlarını da kabul etmiyoruz ve herkesi Anayasa ve yasalara uygun hareket etmeye çağırıyoruz.
Çocukların korunması ile ilgili tüm bu koordinasyon ve mekanizma eksikliği sorunlarının gün yüzüne çıkmaya başladığı, çocukların koruyucu aile programına dair süreçlerine dair çalışmaların yapıldığı bu dönemde, bıkmadan yorulmadan, her fırsatı hatta on binlerce insanın enkaz altında öldüğü bir yıkımı bile “fırsata” çevirerek, evlat edinilen çocuklarla evliliğe teşvik niteliğinde açıklamalarda bulunan Diyanet’in susturulmasının bu ülkede çocukları koruyan Anayasa’nın bir gereği olduğunu da hatırlatıyoruz.
Toplumsal muhalefeti ve kamuoyunu deprem bölgesinde olan ve deprem bölgesinden başka illere nakil edilen çocukların akıbetinin takipçisi olmaya çağırıyoruz!
Depremden etkilenen korunma ihtiyacı olan çocukların takipçisi olun. Çocukları bu yıkımın ardından kendini belli eden istismar ortamında bırakamayız. Bu çocukların devletin doğrudan gözetimine ve korunmasına alınması için ses çıkarın. Yaşadığımız bunca yıkımın ardından bu çocukların yaşama hakkına, aile, din, yobaz ve cahil düşünce temelli baskılardan uzak adil ve özgür bir gelecek hakkı için çocukların bilimsel, eşitlikçi, adil yöntemler ve yeterli kaynaklarla devlet tarafından korunmasını talep edin.
7 Şubat 2023
Üzgünüz Kaygılıyız Öfkeliyiz! Arama Kurtarma Çalışmaları Hızlandırılsın, Seferberlik İlan Edilsin!
Dün sabaha karşı merkezi Kahramanmaraş olan ve çevresindeki 10 şehri ağır bir yıkımla karşı karşıya bırakan 7.7 şiddetinde bir depreme uyandık. Ardından gelen Elbistan merkezli 7.6 şiddetinde ikinci büyük deprem ve onlarca artçı depremle yıkımlar devam etti. Toplamda 14 milyona yakın insanın etkilendiği bu şehirlerde, 6 binden fazla binanın yıkıldığı binlerce insanın öldüğü, on binlerce insanın hala göçük altında kaldığı ve pek çok yerde hala arama kurtarma çalışmalarının başlatılamadığı kamuoyunda paylaşılıyor. Kaybettiklerimiz için üzülüyoruz, daha fazla can kaybının olmasından kaygılıyız!
Ve bu yıkımın asıl sorumlusunun yalnızca deprem değil, ihmalkarlık ve rant hırsı olduğunu biliyoruz. Deprem ülkesinde yaklaşık 25 yıldır depreme hazırlık yapmayan, deprem vergilerinin hesabını veremeyen, imar aflarıyla kağıt gibi yıkılan binaları yapan, yapılmasına izin veren, gözünü kar hırsı bürümüş inşaat sektörünün çürümüşlüğünü temizleyemeyen hatta o çürümenin bir parçası olan AKP iktidarıdır, dayanıksız binalara izin ve ruhsat veren belediyelerdir. Rant odaklı kentleşme ve bilimsel uyarıları hiçe sayan yapılaşmanın getirdiği yıkımı yaşıyoruz. Önlenebilir bir yıkımın inşacısı olan bu yapıya öfkeliyiz!
Deprem gibi bir afette hayati önem taşıyan ilk 24 saati gerektiği gibi değerlendirmemiş olan yetkilileri daha fazla geç kalmadan harekete geçmeye çağırıyoruz. Yaşanan felaket karşısında yas ilan etmek yetmez, bugün acil ihtiyaç enkaz altındakilerin kurtarılması, soğukta sokakta kalan vatandaşların ihtiyaçlarının karşılanması için seferberlik ilan edilmesidir.
Acil çağrımızdır! Kaybettiğimiz her saat hayatlara mal oluyor! Afete karşı dayanışmak için örgütlenen feministler olarak, AKP iktidarını ve muhalefeti hayat kurtarmak için yükümlülüklerini yerine getirmeye çağırıyoruz!
Enkazlara Acil Müdahale
● Merkez yerel kavgasına son verip tüm yerel yönetimler, bütün siyasi partiler, STK’lar, ulusal uluslararası yardım kuruluşları, sivil inisiyatiflerle etkin işbirliği ve koordinasyon sağlanmalı, destekleri geri çevirmemeli.
● Deprem sonrası hayat kurtarmak için kritik 72 saat içinde tüm enkazlarda enkaz kaldırma çalışmaları hızlandırılmalı. Uzman ekipler ve profesyonel ekipman bölgeye deniz, kara ve hava yolları dahil tüm ulaşım kanalları kullanılarak acilen sevk edilmeli.
● Özellikle yetersiz olduğu yönünde bilgiler gelen Hatay, Kahramanmaraş ve Adıyaman’daki çalışmalar hızlandırılmalı, henüz ulaşılmayan ilçelere ve köylere acilen kurtarma ekip ve ekipmanları sevk edilmeli, yıkılan tüm binalarda kurtarma çalışmaları yapılmalı. Karayollarının ve havadan ulaşımın yetersiz kaldığı illerde denizden ulaşım mutlaka sağlanmalı.
● Sahada çalışanların sayısının olayın etki alanının büyüklüğüne göre az olduğunu görüyoruz. AFAD ve Kızılay gönüllü çalışmak isteyenlerin koordinasyonu hakkında bilgilendirme yapmalı, çalışmalar konusunda şeffaf davranmalı, il il, ilçe ilçe yapılan kurtarma çalışmaları konusunda kamuoyunu tüm detaylarıyla bilgilendirmeli, “sahada 15 bin kişiyiz” gibi rehavete yol açabilecek genel rakamlar vermemeli.
● AFAD, Kızılay vediğer kuruluşlara ek olarak arama kurtarma konusunda daha önce eğitim almış ya da madenciler, dağcılar, inşaat operatörleri gibi mesleki yeterliliği olan gönüllü ve uzman yurttaşlar koordine edilerek hızlıca bölgeye yönlendirilmeli.
● İnşaat şirketlerinin elinde bulunan kepçe vinç gibi, arama kurtarma ve yolların ulaşıma açılmasında kullanılabilecek ekipmanlar geçici olarak kamulaştırılarak acilen bölgeye sevk edilmeli.
● Her türlü yardım ve arama kurtarma ekipmanının bölgeye ulaştırılmasında ülke çapında TSK’nın arama kurtarma olanakları, er ve erbaşlar ve ekipmanlar dahil, tüm devlet kurumları nezdinde seferberlik sağlanmalı.
● Göçmen, mülteci ve sığınmacılara yönelik arama kurtarma çalışmalarının ve desteklerin sağlanmasında Zazaca, Kurmançi, Arapça, Kürtçe, Farsça, Peştuca ve diğer tüm yerel dillerinde tercümanlar bölgeye sevk edilerek koordinasyon yapılmalı.
Kış Koşullarına Uygun Barınma Koordinasyonu Yapılsın
● Depremzedelerin barınma sorunu güvenli ve kış koşullarına uygun bir biçimde çözüme kavuşturulmalı, çadır ve konteynır sevkiyatı acilen başlatılmalı.
● Bölgede insanların ulaşımı ve sevk edilmesi için yakıt tedariki sağlanmalı
● Sağlıklı yemek, temiz su, gıda, ısınma, giysi, temiz tuvalet ve diğer ihtiyaçlar için gereken ayni yardımlar sistemli ve hızlı bir biçimde depremzedelere ulaştırılmalı, yerel sivil toplum örgütleri ve belediyeler süreçten dışlanmamalı.
● Kadın, çocuk ve yaşlıların acil ihtiyaçları arasında hijyenik ped, çocuk bezi, yaşlı bezi gibi destekler, ihtiyacı ivedilikle karşılayabilecek şekilde koordine edilmeli. Deprem bölgesinde ebeler, sosyal hizmet uzmanları, uzman doktorlar görevlendirilmeli.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Kadın ve Çocuklar için Çalışmalar Başlatsın
● Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, kadınların, çocukların, yaşlıların ve engellilerin kurtarma planı ve sonrasında hayatlarını idame ettirebilmeleri için ihtiyacı olan barınma ve temel ihtiyaçlar konusunda spesifik hizmetler oluşturmalı ve uygulamalı.
● Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tarafından, deprem bölgesinde kadın sığınaklarının, ŞÖNİM’lerin ve kadınların destek aldığı diğer merkez ve mekanizmaların sürdürülebilirliğinin sekteye uğramaması için gerekli acil eylem planları oluşturulmalı ve alanda çalışan kadın örgütlerinin talepleri gözetilerek şeffaf bilgi paylaşım kanalları sağlanmalı.
Son olarak bugün depremin üzerinden 24 saatten fazla süre geçmiş olmasına rağmen hala hiç ulaşılmamış enkazlar bulunurken yetkililerin hamaset değil hizmet yapmasını, afet bölgelerinden doğru, şeffaf, güvenilir bilgiyi toplumu doğru bilgilendirmek için düzenli paylaşmasını bekliyoruz.
Afetlere Karşı Feminist Dayanışma Grubu
Üzgünüz Kaygılıyız Öfkeliyiz! Arama Kurtarma Çalışmaları Hızlandırılsın, Seferberlik İlan Edilsin!
Dün sabaha karşı merkezi Kahramanmaraş olan ve çevresindeki 10 şehri ağır bir yıkımla karşı karşıya bırakan 7.7 şiddetinde bir depreme uyandık. Ardından gelen Elbistan merkezli 7.6 şiddetinde ikinci büyük deprem ve onlarca artçı depremle yıkımlar devam etti. Toplamda 14 milyona yakın insanın etkilendiği bu şehirlerde, 6 binden fazla binanın yıkıldığı binlerce insanın öldüğü, on binlerce insanın hala göçük altında kaldığı ve pek çok yerde hala arama kurtarma çalışmalarının başlatılamadığı kamuoyunda paylaşılıyor. Kaybettiklerimiz için üzülüyoruz, daha fazla can kaybının olmasından kaygılıyız!
Ve bu yıkımın asıl sorumlusunun yalnızca deprem değil, ihmalkarlık ve rant hırsı olduğunu biliyoruz. Deprem ülkesinde yaklaşık 25 yıldır depreme hazırlık yapmayan, deprem vergilerinin hesabını veremeyen, imar aflarıyla kağıt gibi yıkılan binaları yapan, yapılmasına izin veren, gözünü kar hırsı bürümüş inşaat sektörünün çürümüşlüğünü temizleyemeyen hatta o çürümenin bir parçası olan AKP iktidarıdır, dayanıksız binalara izin ve ruhsat veren belediyelerdir. Rant odaklı kentleşme ve bilimsel uyarıları hiçe sayan yapılaşmanın getirdiği yıkımı yaşıyoruz. Önlenebilir bir yıkımın inşacısı olan bu yapıya öfkeliyiz!
Deprem gibi bir afette hayati önem taşıyan ilk 24 saati gerektiği gibi değerlendirmemiş olan yetkilileri daha fazla geç kalmadan harekete geçmeye çağırıyoruz. Yaşanan felaket karşısında yas ilan etmek yetmez, bugün acil ihtiyaç enkaz altındakilerin kurtarılması, soğukta sokakta kalan vatandaşların ihtiyaçlarının karşılanması için seferberlik ilan edilmesidir.
Acil çağrımızdır! Kaybettiğimiz her saat hayatlara mal oluyor! Afete karşı dayanışmak için örgütlenen feministler olarak, AKP iktidarını ve muhalefeti hayat kurtarmak için yükümlülüklerini yerine getirmeye çağırıyoruz!
Enkazlara Acil Müdahale
● Merkez yerel kavgasına son verip tüm yerel yönetimler, bütün siyasi partiler, STK’lar, ulusal uluslararası yardım kuruluşları, sivil inisiyatiflerle etkin işbirliği ve koordinasyon sağlanmalı, destekleri geri çevirmemeli.
● Deprem sonrası hayat kurtarmak için kritik 72 saat içinde tüm enkazlarda enkaz kaldırma çalışmaları hızlandırılmalı. Uzman ekipler ve profesyonel ekipman bölgeye deniz, kara ve hava yolları dahil tüm ulaşım kanalları kullanılarak acilen sevk edilmeli.
● Özellikle yetersiz olduğu yönünde bilgiler gelen Hatay, Kahramanmaraş ve Adıyaman’daki çalışmalar hızlandırılmalı, henüz ulaşılmayan ilçelere ve köylere acilen kurtarma ekip ve ekipmanları sevk edilmeli, yıkılan tüm binalarda kurtarma çalışmaları yapılmalı. Karayollarının ve havadan ulaşımın yetersiz kaldığı illerde denizden ulaşım mutlaka sağlanmalı.
● Sahada çalışanların sayısının olayın etki alanının büyüklüğüne göre az olduğunu görüyoruz. AFAD ve Kızılay gönüllü çalışmak isteyenlerin koordinasyonu hakkında bilgilendirme yapmalı, çalışmalar konusunda şeffaf davranmalı, il il, ilçe ilçe yapılan kurtarma çalışmaları konusunda kamuoyunu tüm detaylarıyla bilgilendirmeli, “sahada 15 bin kişiyiz” gibi rehavete yol açabilecek genel rakamlar vermemeli.
● AFAD, Kızılay vediğer kuruluşlara ek olarak arama kurtarma konusunda daha önce eğitim almış ya da madenciler, dağcılar, inşaat operatörleri gibi mesleki yeterliliği olan gönüllü ve uzman yurttaşlar koordine edilerek hızlıca bölgeye yönlendirilmeli.
● İnşaat şirketlerinin elinde bulunan kepçe vinç gibi, arama kurtarma ve yolların ulaşıma açılmasında kullanılabilecek ekipmanlar geçici olarak kamulaştırılarak acilen bölgeye sevk edilmeli.
● Her türlü yardım ve arama kurtarma ekipmanının bölgeye ulaştırılmasında ülke çapında TSK’nın arama kurtarma olanakları, er ve erbaşlar ve ekipmanlar dahil, tüm devlet kurumları nezdinde seferberlik sağlanmalı.
● Göçmen, mülteci ve sığınmacılara yönelik arama kurtarma çalışmalarının ve desteklerin sağlanmasında Zazaca, Kurmançi, Arapça, Kürtçe, Farsça, Peştuca ve diğer tüm yerel dillerinde tercümanlar bölgeye sevk edilerek koordinasyon yapılmalı.
Kış Koşullarına Uygun Barınma Koordinasyonu Yapılsın
● Depremzedelerin barınma sorunu güvenli ve kış koşullarına uygun bir biçimde çözüme kavuşturulmalı, çadır ve konteynır sevkiyatı acilen başlatılmalı.
● Bölgede insanların ulaşımı ve sevk edilmesi için yakıt tedariki sağlanmalı
● Sağlıklı yemek, temiz su, gıda, ısınma, giysi, temiz tuvalet ve diğer ihtiyaçlar için gereken ayni yardımlar sistemli ve hızlı bir biçimde depremzedelere ulaştırılmalı, yerel sivil toplum örgütleri ve belediyeler süreçten dışlanmamalı.
● Kadın, çocuk ve yaşlıların acil ihtiyaçları arasında hijyenik ped, çocuk bezi, yaşlı bezi gibi destekler, ihtiyacı ivedilikle karşılayabilecek şekilde koordine edilmeli. Deprem bölgesinde ebeler, sosyal hizmet uzmanları, uzman doktorlar görevlendirilmeli.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Kadın ve Çocuklar için Çalışmalar Başlatsın
● Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, kadınların, çocukların, yaşlıların ve engellilerin kurtarma planı ve sonrasında hayatlarını idame ettirebilmeleri için ihtiyacı olan barınma ve temel ihtiyaçlar konusunda spesifik hizmetler oluşturmalı ve uygulamalı.
● Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tarafından, deprem bölgesinde kadın sığınaklarının, ŞÖNİM’lerin ve kadınların destek aldığı diğer merkez ve mekanizmaların sürdürülebilirliğinin sekteye uğramaması için gerekli acil eylem planları oluşturulmalı ve alanda çalışan kadın örgütlerinin talepleri gözetilerek şeffaf bilgi paylaşım kanalları sağlanmalı.
Son olarak bugün depremin üzerinden 24 saatten fazla süre geçmiş olmasına rağmen hala hiç ulaşılmamış enkazlar bulunurken yetkililerin hamaset değil hizmet yapmasını, afet bölgelerinden doğru, şeffaf, güvenilir bilgiyi toplumu doğru bilgilendirmek için düzenli paylaşmasını bekliyoruz.
Afetlere Karşı Feminist Dayanışma Grubu
ENKAZ KALDIRMA ÇALIŞMALARINI DURDURUN!
ENKAZLARDA HÂLÂ HAYAT OLABİLİR!
DELİLLERİ KARARTMAYIN!
CENAZELERLE İLGİLİ DEVLETİN YÜKÜMLÜLÜKLERİNİ UYGULAYIN!
Afet bölgesinde hayat kurtarmak için müdahale etmekte geciken ve koordinasyonu sağlayamayan AFAD’ın afet yönetimindeki yetersizliği ve ihmalleri depremin ilk gününden itibaren Türkiye’nin depreme ne denli hazırlıksız olduğunu gösterdi. Geç kalan yetersiz müdahaleler yüzünden kurtarılabilecek on binlerce insanı kaybettik.
Enkaz altında hâlâ hayat olabilir
Tüm bunlara rağmen hâlâ enkazlardan canlı kurtarmalara tanıklık ediyoruz. Enkaz altında hâlâ hayat olabilir! Enkaz kaldırma çalışmaları durdurulmalı! Termal kamera sistemleri dahil olmak üzere gerekli tüm ekipmanlar kullanılarak insanlar ve hayvanlar için arama kurtarma çalışmaları devam ettirilmeli. İnsanlar ve hayvanların hayatı tekelci bir yönetim anlayışının inadına feda edilemez.
Delillerin toplanması ve depremzedeler için adalet
Kurtarmaları geciktirenlerin ve on binlerce ölümün sorumlularının yargılanması için enkazlardan etkili yöntemlerle delil toplanması, plan ve koordinasyonunun sağlanması hayati derecede önceliklidir. Yetkili ve görevli kişi ve kurumlar ise, enkaz kaldırma çalışmalarına hız vereceğine toplu afet konut projesi yapımı için çalışmalara başlanacağına dair açıklamalar yapıyor.
Adalet Bakanlığı 15 Şubat tarihinde yaptığı açıklamada, 478 Cumhuriyet savcısı ve 600 uzman bilirkişi ile delil toplama işlemlerinin başlatıldığını, bu işlemlerin akabinde enkazların kaldırıldığını belirtiyor. 50 binin üzerinde binanın yıkıldığı ve ağır hasar aldığı afet bölgesinde görevlendirilen kamu görevlisi sayısı yeterli değil. Afet yönetimine dair ülke çapında ortaya çıkan güvensizlik ortadadır. Adalet Bakanlığı, delil toplama ve soruşturma işlemlerinin tamamını barolar, TMMOB ve insan hakları alanında faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşlarının refakati ve katkılarıyla sürdürmelidir. Barolar ve TMMOB’a, delil toplama çalışmalarına gözlemci statüsüyle dahil olma çağrısında bulunuyoruz.
Depremin yıkıcı etkilerinin sorumluları sadece müteahhitler değildir. Binaların planlanmasından, inşaatına, izin ve denetim süreçlerini uygulayan idareden, imar affını çıkaran siyasetçiler ve uygulayan idareye kadar çok aktörlü bir sistem bu yıkımdan sorumludur . Adalet ancak bu aktörlerin tümünün yargılanması, hesap vermelerinin sağlanması ile sağlanabilir. Benzer yıkımların olmaması için geleceğe yönelik adımlar bu şekilde atılabilir.
Enkazlara uzman bilirkişilerin yönlendirilmesi ve bilimsel yöntemlerle delil toplanması, delillerin envanterinin çıkarılması, resmî yöntemlerin uygulanması gerekmektedir. Savcılıklar tarafından özen yükümlülüğüne uygun delil toplama ve muhafaza edilme işlemleri yıkılan ve ağır hasar alan her bina için uygulanmalıdır. Sorumlu inşaat ve mühendislik şirketleri, yapı denetim şirketleri ve idareye karşı adil yargılama süreçleri için yeterli ve etkili deliller toplanıp muhafaza altına alınmadan enkaz kaldırma çalışmaları yapılmamalıdır.
Ölüye saygı ve adalet
Uluslararası insancıl hukuk ölüye saygı ve adaleti düzenler. Ölüleri arama ve toplama, ölülerin soyulmaya ve vücut bütünlüklerinin bozulmasına karşı korunması, ölülerin kalıntılarının ve kişisel eşyalarının iadesi, ölülerin defnedilmesi, ölülerin kimlik tespiti ve kayıp kişilerin akıbeti hakkında bilgi verilmesi devletin yükümlülüğündedir. Bu yükümlülükler yerine getirilmeden, enkaz kaldırma çalışmalarının aceleyle başlatılması, devletin yaşam hakkı ihlâllerinin yanına ölüye saygı ve adalete dair yükümlülüklerinin ihlâllerini de ekler.
Yetkililere sesleniyoruz! Enkaz kaldırma çalışmalarını durdurun!
Afet için Feminist Dayanışma
ENKAZLARDA HÂLÂ HAYAT OLABİLİR!
DELİLLERİ KARARTMAYIN!
CENAZELERLE İLGİLİ DEVLETİN YÜKÜMLÜLÜKLERİNİ UYGULAYIN!
Afet bölgesinde hayat kurtarmak için müdahale etmekte geciken ve koordinasyonu sağlayamayan AFAD’ın afet yönetimindeki yetersizliği ve ihmalleri depremin ilk gününden itibaren Türkiye’nin depreme ne denli hazırlıksız olduğunu gösterdi. Geç kalan yetersiz müdahaleler yüzünden kurtarılabilecek on binlerce insanı kaybettik.
Enkaz altında hâlâ hayat olabilir
Tüm bunlara rağmen hâlâ enkazlardan canlı kurtarmalara tanıklık ediyoruz. Enkaz altında hâlâ hayat olabilir! Enkaz kaldırma çalışmaları durdurulmalı! Termal kamera sistemleri dahil olmak üzere gerekli tüm ekipmanlar kullanılarak insanlar ve hayvanlar için arama kurtarma çalışmaları devam ettirilmeli. İnsanlar ve hayvanların hayatı tekelci bir yönetim anlayışının inadına feda edilemez.
Delillerin toplanması ve depremzedeler için adalet
Kurtarmaları geciktirenlerin ve on binlerce ölümün sorumlularının yargılanması için enkazlardan etkili yöntemlerle delil toplanması, plan ve koordinasyonunun sağlanması hayati derecede önceliklidir. Yetkili ve görevli kişi ve kurumlar ise, enkaz kaldırma çalışmalarına hız vereceğine toplu afet konut projesi yapımı için çalışmalara başlanacağına dair açıklamalar yapıyor.
Adalet Bakanlığı 15 Şubat tarihinde yaptığı açıklamada, 478 Cumhuriyet savcısı ve 600 uzman bilirkişi ile delil toplama işlemlerinin başlatıldığını, bu işlemlerin akabinde enkazların kaldırıldığını belirtiyor. 50 binin üzerinde binanın yıkıldığı ve ağır hasar aldığı afet bölgesinde görevlendirilen kamu görevlisi sayısı yeterli değil. Afet yönetimine dair ülke çapında ortaya çıkan güvensizlik ortadadır. Adalet Bakanlığı, delil toplama ve soruşturma işlemlerinin tamamını barolar, TMMOB ve insan hakları alanında faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşlarının refakati ve katkılarıyla sürdürmelidir. Barolar ve TMMOB’a, delil toplama çalışmalarına gözlemci statüsüyle dahil olma çağrısında bulunuyoruz.
Depremin yıkıcı etkilerinin sorumluları sadece müteahhitler değildir. Binaların planlanmasından, inşaatına, izin ve denetim süreçlerini uygulayan idareden, imar affını çıkaran siyasetçiler ve uygulayan idareye kadar çok aktörlü bir sistem bu yıkımdan sorumludur . Adalet ancak bu aktörlerin tümünün yargılanması, hesap vermelerinin sağlanması ile sağlanabilir. Benzer yıkımların olmaması için geleceğe yönelik adımlar bu şekilde atılabilir.
Enkazlara uzman bilirkişilerin yönlendirilmesi ve bilimsel yöntemlerle delil toplanması, delillerin envanterinin çıkarılması, resmî yöntemlerin uygulanması gerekmektedir. Savcılıklar tarafından özen yükümlülüğüne uygun delil toplama ve muhafaza edilme işlemleri yıkılan ve ağır hasar alan her bina için uygulanmalıdır. Sorumlu inşaat ve mühendislik şirketleri, yapı denetim şirketleri ve idareye karşı adil yargılama süreçleri için yeterli ve etkili deliller toplanıp muhafaza altına alınmadan enkaz kaldırma çalışmaları yapılmamalıdır.
Ölüye saygı ve adalet
Uluslararası insancıl hukuk ölüye saygı ve adaleti düzenler. Ölüleri arama ve toplama, ölülerin soyulmaya ve vücut bütünlüklerinin bozulmasına karşı korunması, ölülerin kalıntılarının ve kişisel eşyalarının iadesi, ölülerin defnedilmesi, ölülerin kimlik tespiti ve kayıp kişilerin akıbeti hakkında bilgi verilmesi devletin yükümlülüğündedir. Bu yükümlülükler yerine getirilmeden, enkaz kaldırma çalışmalarının aceleyle başlatılması, devletin yaşam hakkı ihlâllerinin yanına ölüye saygı ve adalete dair yükümlülüklerinin ihlâllerini de ekler.
Yetkililere sesleniyoruz! Enkaz kaldırma çalışmalarını durdurun!
Afet için Feminist Dayanışma
İktidar ve medyası, devlet yönetimiyle ilgili her krizde olduğu gibi bu kez de sorumluluktan kaçmak için göçmenleri hedef gösteriyor. Milliyetçi siyasi parti liderlerinin de göçmenlerin yağma yaptığına dair asılsız haberleri sosyal medyaya servis etmesi, Türkiye’deki tüm göçmenlerin hayatını tehlikeye atıyor!
Göçmenler, ne ortaya çıkan yıkımın ne de zamanında müdahale edilmediği için yaşanan kayıpların sorumlusudur. Hatay, Kahramanmaraş ve Adıyaman başta olmak üzere deprem bölgelerindeki güvenlik zaafının yarattığı olumsuzlukların sorumluluğunu denetimsiz göçmenler adı altında belirsiz bir topluluğa yüklemek yalnızca toplumsal kutuplaşmayı güçlendirir.
Toplumsal muhalefeti, haklı öfkesini doğru yere kanalize etmeye; mültecilere yönelik düşmanlığı güçlendirmek yerine yıkımların asıl sorumlusu olan müteahhitlerden, onları koruyan siyasi sistemden ve devlet yönetimindeki sorumlulardan hesap sormaya davet ediyoruz!
Göçmenlerin hayatı, oy peşinde koşan partilerin siyasi çıkarlarından değerlidir!
TALEP EDİYORUZ:
Milliyet, etnik köken, din, dil, ırk fark etmeksizin tüm depremzedelerin güvenliği acilen sağlansın!
Deprem bölgelerindeki denetimsiz silahlanmanın önüne geçilsin!!
Mültecilere yönelik şiddet içeren fotoğraf ve videoların yaygınlaştırılması engellensin!
Medya ve haber kuruluşları göçmenlere yönelik nefret söylemini derhal bıraksın!
Göçmenlere yönelik şiddet olayları ivedilikle soruşturulsun ve suçlular bir an evvel yargılansın!
Göçmenlerle iletişim ağları güçlendirilmeli, gerekli tercüman desteği sağlansın!
Yıllardır göçmenlerle çalışan sivil toplum kuruluşlarının uyarılarını dikkate alın, bilgi ve deneyimlerini sahada kullanmalarının önünü açın!
Göçmenler, ne ortaya çıkan yıkımın ne de zamanında müdahale edilmediği için yaşanan kayıpların sorumlusudur. Hatay, Kahramanmaraş ve Adıyaman başta olmak üzere deprem bölgelerindeki güvenlik zaafının yarattığı olumsuzlukların sorumluluğunu denetimsiz göçmenler adı altında belirsiz bir topluluğa yüklemek yalnızca toplumsal kutuplaşmayı güçlendirir.
Toplumsal muhalefeti, haklı öfkesini doğru yere kanalize etmeye; mültecilere yönelik düşmanlığı güçlendirmek yerine yıkımların asıl sorumlusu olan müteahhitlerden, onları koruyan siyasi sistemden ve devlet yönetimindeki sorumlulardan hesap sormaya davet ediyoruz!
Göçmenlerin hayatı, oy peşinde koşan partilerin siyasi çıkarlarından değerlidir!
TALEP EDİYORUZ:
Milliyet, etnik köken, din, dil, ırk fark etmeksizin tüm depremzedelerin güvenliği acilen sağlansın!
Deprem bölgelerindeki denetimsiz silahlanmanın önüne geçilsin!!
Mültecilere yönelik şiddet içeren fotoğraf ve videoların yaygınlaştırılması engellensin!
Medya ve haber kuruluşları göçmenlere yönelik nefret söylemini derhal bıraksın!
Göçmenlere yönelik şiddet olayları ivedilikle soruşturulsun ve suçlular bir an evvel yargılansın!
Göçmenlerle iletişim ağları güçlendirilmeli, gerekli tercüman desteği sağlansın!
Yıllardır göçmenlerle çalışan sivil toplum kuruluşlarının uyarılarını dikkate alın, bilgi ve deneyimlerini sahada kullanmalarının önünü açın!
10 ilde yıkıcı etkilerini sürdüren iki büyük deprem ve artçı depremler, ihmalleri, denetimsizliği ve cezasızlığı gözler önüne serdi. 1999 depreminden bu yana devlet kurumlarının ve afet yönetiminde tekelci bir yaklaşımla hareket eden AFAD’ın milyarlarca liralık bütçesine rağmen büyük çapta bir afete kesinlikle hazırlıklı olmadığı görüldü. Yıllardır toplanan deprem vergileri depremde çöken yollara, yerle bir olan mega projelere harcandı!
AKP iktidarının toplumsal tepkileri bastırmak için daha önce de kullandığı OHAL, tüm bunların neden olduğu yıkımla mücadele etmek üzere örgütlenen dayanışmayı, kurulmaya çalışılan koordinasyonun şeffaflığını engellemenin bir aracı haline gelebilecek şekilde ilan edildi.
6 Şubat tarihinden itibaren, devletin sorumlu tüm karar alma ve uygulama birimlerinin tüm olanaklarının harekete geçirilmemiş olması ve tek adam rejiminin merkeziyetçi yapısından kaynaklanan koordinasyon ve yönetim eksikliği, özensiz, plansız çalışma biçimleri can kayıplarını artırmaya, depremden canını kurtarmış insanları ve hayvanları temel ihtiyaçlarından yoksun bırakmaya devam ediyor.
Bilim insanlarının, uzman kuruluşların, meslek örgütlerinin, belediyelerin, sivil toplum kuruluşlarının ve gönüllülerin dahil edildiği katılımcı, şeffaf ve etkililik amacı etrafında örgütlenen bir koordinasyon anlayışı yerine, tekçi, katı, kapalı, anlaşılır olmayan, yetersiz ve siyasi kaygılarla medyada iyi imaj oluşturma amacına yönelik kurgulanmış bir AFAD koordinasyonuna karşı çıkıyoruz!
10 ilde yaklaşık 14 milyon insanı ve pek çok başka canlıyı etkilemiş büyük bir afette, afet yönetimi koordinasyonunun AFAD’da toplanmaya çalışılmasına karşılık, AFAD’ın sınırlı insan kaynağı ve tek merkezli karar alım süreçlerine tabi olması nedeniyle afetin üzerinden günler geçmiş olmasına rağmen etkili bir afet yönetimi oluşturulamadı. AFAD’ın tek merkez, tek koordinasyon birimi, tek adres olarak ifade edilmesi, ancak merkezi yönetim iddiasının gereğini hiçbir düzey ve anlamda yerine getirememesi, yardımlara el koyması, arama kurtarma ekiplerini, madencileri engellemesi, afet bölgesine yönelik destek ve dayanışmanın depremzedelerle buluşturulmasına engel oldu. Yardımlar gecikti, depremden etkilenen bölge halkı yardımlara zamanında ulaşamadı ve her şeyden önemlisi, sadece koordinasyon eksikliği, engellemeler ve arama kurtarma faaliyetlerinin geciktirilmesi nedeniyle onbinlerce insan hayatını kaybetti.
Tüm bunların üzerine ilan edilen OHAL kararının da temel haklarımızın korunması ya da bölgedeki ihtiyaçların karşılanması adına ilan edilmediğinin farkındayız. Görünen o ki OHAL, doğal bir afeti toplumsal bir felakete dönüştüren tüm bu yönetim suçlarını perdelemenin ve delilleri karartmanın, yıkımla mücadele etmek üzere örgütlenen dayanışmayı ketlemenin ve “yağmacılık” söylemleriyle biriken tarifsiz acıyı ve kontrol edilemez öfkeyi hedef saptırarak göçmenlere ve diğer halk kesimlerine yöneltmenin aracı haline getirilecek. Kabul etmiyoruz!
Unutmadık: Türkiye’nin #OHALSİCİLİ
AKP iktidarının OHAL sicilinin kabarık olduğunu, OHAL’i daha önce de sorumluluklarından sıyrılmak, tüm muhalif sesleri şiddetle bastırmak için kullandığını biliyoruz. Katliamlar, KHK’lar, kayyumlar, eylem yasakları, konuşma özgürlüğünün engellenmesi; gazetecilerin, politikacıların, aktivistlerin tutuklanması, masumiyet karinesinin hiçe sayılması, yargısız infazlar, örgütlenmenin önüne konan engeller, seyahat özgürlüğü kısıtlamaları ve mal varlıklarına el koyma gibi keyfi hak gaspları; grevlerin yasaklanması, sömürünün artması ve sermayenin kârının katlanması hizmet eden ile OHAL, ülkenin demokratik açıdan en karanlık dönemlerinden biri oldu.
Türkiye’nin OHAL sicilini biliyoruz, AKP iktidarının OHAL’de işlediği suçları biliyoruz. Biz kadınlar için OHAL’in hayatın her alanında artan patriyarkal şiddet, güvencesiz yaşam ve emek sömürüsü demek olduğunu biliyoruz.
Tüm bunların felaketle halkın halihazırda ağır bedeller ödediği 10 ilde yeniden yaşatılmak istenmesine karşı çıkıyoruz. Depremin yarattığı yıkımın üzerine kadınların bir de OHAL’in şiddetine maruz bırakılmasını kabul etmiyoruz.
Daha önce yaşanan birçok felakette olduğu gibi bugün de OHAL ilanıyla birlikte toplumsal dayanışmayı kırmaya, gerçek suçluları gizlemeye yönelik güvenlik politikaları ve devlet şiddeti devreye sokulacak. İktidarın önceki pratiklerine bakarsak OHAL’i afet yönetimi için değil, halkı baskılamak, basını susturmak, muhalefeti engellemek ve en önemlisi sivil toplumun afet bölgeleriyle dayanışmasını kendi kontrolü altında tutmak için ilan ettiğini düşünüyoruz. Depremin ilk gününden beri bölge halkının yardım çağrılarına kulak tıkayan AKP iktidarı, acizliğinin ve koordinasyonsuzluğunun üstünü her zamanki militarist ve hamasi söylem ve uygulamalarıyla örtmeye, delilleri karartmaya ve sorumluları gizlemeye çalışacak. Hayatları kurtarmaya koşmayan, enkazların başında göremediğimiz AKP iktidarı ve kolluk kuvvetleri, depremden olanca zararı görmüş bölge halkının üzerindeki baskıyı daha da artıracak. Afeti yönetmek, felaketin sonuçları için çözüm olmak yerine, bölgede her türlü hukuksuzluğun önünü açarak, deprem bölgesinden kamuoyuna bilgi akışını engelleyecek. Depremin travmasını ve ağır sonuçlarını yaşayan bölge halkı devlet eliyle susturulacak ve yeni mağduriyetler yaşayacak.
Deprem vergilerini hiç eden, kamusal kaynakları ve doğayı yağmalayan, barınma hakkını hiçe sayıp ranta çeviren, bilime kulak vermeyen, plansız ve güvensiz yapıların önünü açan AKP iktidarı, kurduğu talan, yağma, yolsuzluk, rüşvet ve kentsel rant düzeninin ağır sonuçlarını yurttaşları susturarak örtmenin planlarını yapıyor.
Aynı bedeli bir kez daha ödemeyeceğiz!
İzin vermeyeceğiz! Takipçisi olacağız!
OHAL’e Karşı Çıkıyoruz!
Hükümet, OHAL kararından derhal vazgeçmeli, deprem bölgesinde etkili ve ihtiyaçları karşılamaya odaklanan kapsamlı bir afet bölgesi yönetim planı açıklamalıdır.
Muhalefet partileri, OHAL uygulamalarına karşı çıkmalı, afet yönetiminin sosyal destek yaklaşımıyla devam ettirilmesi için hükümete baskı yapmalı, militarist ve mülteci düşmanı söylemlerden kaçınmalıdır.
Tüm demokrasi güçleri, toplumsal muhalefet ve sivil toplum örgütleri OHAL’in deprem bölgesinde neden olacağı hak ihlallerine ve muhtemel sonuçlarına dikkat çekerek, OHAL’in derhal kaldırılmasını talep etmelidir.
OHAL değil, etkili afet yönetimi istiyoruz!
Suçlarınızın üzerini OHAL’le örtemezsiniz, hesap vereceksiniz!
AKP iktidarının toplumsal tepkileri bastırmak için daha önce de kullandığı OHAL, tüm bunların neden olduğu yıkımla mücadele etmek üzere örgütlenen dayanışmayı, kurulmaya çalışılan koordinasyonun şeffaflığını engellemenin bir aracı haline gelebilecek şekilde ilan edildi.
6 Şubat tarihinden itibaren, devletin sorumlu tüm karar alma ve uygulama birimlerinin tüm olanaklarının harekete geçirilmemiş olması ve tek adam rejiminin merkeziyetçi yapısından kaynaklanan koordinasyon ve yönetim eksikliği, özensiz, plansız çalışma biçimleri can kayıplarını artırmaya, depremden canını kurtarmış insanları ve hayvanları temel ihtiyaçlarından yoksun bırakmaya devam ediyor.
Bilim insanlarının, uzman kuruluşların, meslek örgütlerinin, belediyelerin, sivil toplum kuruluşlarının ve gönüllülerin dahil edildiği katılımcı, şeffaf ve etkililik amacı etrafında örgütlenen bir koordinasyon anlayışı yerine, tekçi, katı, kapalı, anlaşılır olmayan, yetersiz ve siyasi kaygılarla medyada iyi imaj oluşturma amacına yönelik kurgulanmış bir AFAD koordinasyonuna karşı çıkıyoruz!
10 ilde yaklaşık 14 milyon insanı ve pek çok başka canlıyı etkilemiş büyük bir afette, afet yönetimi koordinasyonunun AFAD’da toplanmaya çalışılmasına karşılık, AFAD’ın sınırlı insan kaynağı ve tek merkezli karar alım süreçlerine tabi olması nedeniyle afetin üzerinden günler geçmiş olmasına rağmen etkili bir afet yönetimi oluşturulamadı. AFAD’ın tek merkez, tek koordinasyon birimi, tek adres olarak ifade edilmesi, ancak merkezi yönetim iddiasının gereğini hiçbir düzey ve anlamda yerine getirememesi, yardımlara el koyması, arama kurtarma ekiplerini, madencileri engellemesi, afet bölgesine yönelik destek ve dayanışmanın depremzedelerle buluşturulmasına engel oldu. Yardımlar gecikti, depremden etkilenen bölge halkı yardımlara zamanında ulaşamadı ve her şeyden önemlisi, sadece koordinasyon eksikliği, engellemeler ve arama kurtarma faaliyetlerinin geciktirilmesi nedeniyle onbinlerce insan hayatını kaybetti.
Tüm bunların üzerine ilan edilen OHAL kararının da temel haklarımızın korunması ya da bölgedeki ihtiyaçların karşılanması adına ilan edilmediğinin farkındayız. Görünen o ki OHAL, doğal bir afeti toplumsal bir felakete dönüştüren tüm bu yönetim suçlarını perdelemenin ve delilleri karartmanın, yıkımla mücadele etmek üzere örgütlenen dayanışmayı ketlemenin ve “yağmacılık” söylemleriyle biriken tarifsiz acıyı ve kontrol edilemez öfkeyi hedef saptırarak göçmenlere ve diğer halk kesimlerine yöneltmenin aracı haline getirilecek. Kabul etmiyoruz!
Unutmadık: Türkiye’nin #OHALSİCİLİ
AKP iktidarının OHAL sicilinin kabarık olduğunu, OHAL’i daha önce de sorumluluklarından sıyrılmak, tüm muhalif sesleri şiddetle bastırmak için kullandığını biliyoruz. Katliamlar, KHK’lar, kayyumlar, eylem yasakları, konuşma özgürlüğünün engellenmesi; gazetecilerin, politikacıların, aktivistlerin tutuklanması, masumiyet karinesinin hiçe sayılması, yargısız infazlar, örgütlenmenin önüne konan engeller, seyahat özgürlüğü kısıtlamaları ve mal varlıklarına el koyma gibi keyfi hak gaspları; grevlerin yasaklanması, sömürünün artması ve sermayenin kârının katlanması hizmet eden ile OHAL, ülkenin demokratik açıdan en karanlık dönemlerinden biri oldu.
Türkiye’nin OHAL sicilini biliyoruz, AKP iktidarının OHAL’de işlediği suçları biliyoruz. Biz kadınlar için OHAL’in hayatın her alanında artan patriyarkal şiddet, güvencesiz yaşam ve emek sömürüsü demek olduğunu biliyoruz.
Tüm bunların felaketle halkın halihazırda ağır bedeller ödediği 10 ilde yeniden yaşatılmak istenmesine karşı çıkıyoruz. Depremin yarattığı yıkımın üzerine kadınların bir de OHAL’in şiddetine maruz bırakılmasını kabul etmiyoruz.
Daha önce yaşanan birçok felakette olduğu gibi bugün de OHAL ilanıyla birlikte toplumsal dayanışmayı kırmaya, gerçek suçluları gizlemeye yönelik güvenlik politikaları ve devlet şiddeti devreye sokulacak. İktidarın önceki pratiklerine bakarsak OHAL’i afet yönetimi için değil, halkı baskılamak, basını susturmak, muhalefeti engellemek ve en önemlisi sivil toplumun afet bölgeleriyle dayanışmasını kendi kontrolü altında tutmak için ilan ettiğini düşünüyoruz. Depremin ilk gününden beri bölge halkının yardım çağrılarına kulak tıkayan AKP iktidarı, acizliğinin ve koordinasyonsuzluğunun üstünü her zamanki militarist ve hamasi söylem ve uygulamalarıyla örtmeye, delilleri karartmaya ve sorumluları gizlemeye çalışacak. Hayatları kurtarmaya koşmayan, enkazların başında göremediğimiz AKP iktidarı ve kolluk kuvvetleri, depremden olanca zararı görmüş bölge halkının üzerindeki baskıyı daha da artıracak. Afeti yönetmek, felaketin sonuçları için çözüm olmak yerine, bölgede her türlü hukuksuzluğun önünü açarak, deprem bölgesinden kamuoyuna bilgi akışını engelleyecek. Depremin travmasını ve ağır sonuçlarını yaşayan bölge halkı devlet eliyle susturulacak ve yeni mağduriyetler yaşayacak.
Deprem vergilerini hiç eden, kamusal kaynakları ve doğayı yağmalayan, barınma hakkını hiçe sayıp ranta çeviren, bilime kulak vermeyen, plansız ve güvensiz yapıların önünü açan AKP iktidarı, kurduğu talan, yağma, yolsuzluk, rüşvet ve kentsel rant düzeninin ağır sonuçlarını yurttaşları susturarak örtmenin planlarını yapıyor.
Aynı bedeli bir kez daha ödemeyeceğiz!
İzin vermeyeceğiz! Takipçisi olacağız!
OHAL’e Karşı Çıkıyoruz!
Hükümet, OHAL kararından derhal vazgeçmeli, deprem bölgesinde etkili ve ihtiyaçları karşılamaya odaklanan kapsamlı bir afet bölgesi yönetim planı açıklamalıdır.
Muhalefet partileri, OHAL uygulamalarına karşı çıkmalı, afet yönetiminin sosyal destek yaklaşımıyla devam ettirilmesi için hükümete baskı yapmalı, militarist ve mülteci düşmanı söylemlerden kaçınmalıdır.
Tüm demokrasi güçleri, toplumsal muhalefet ve sivil toplum örgütleri OHAL’in deprem bölgesinde neden olacağı hak ihlallerine ve muhtemel sonuçlarına dikkat çekerek, OHAL’in derhal kaldırılmasını talep etmelidir.
OHAL değil, etkili afet yönetimi istiyoruz!
Suçlarınızın üzerini OHAL’le örtemezsiniz, hesap vereceksiniz!
AKP iktidarı, deprem bölgesinde, delillerin karartılmasına yönelik adımlar atıyor!
Deliller etkili bir biçimde toplanmıyor!
Toplumsal muhalefeti konunun takipçisi olmaya, delillerin karartılmasını engellemeye, delillere sahip çıkmaya davet ediyoruz!
Binalardan karot testine esas olacak beton, demir numuneleri alınsın, bilirkişiler ve sivil toplumun da katılımıyla tutanaklar tutulsun ve muhafaza edilsin.
İmar affı, yapı kayıt izinleri ile ilgili belediyeler ve Şehircilik Bakanlığı nezdinde yapılan tüm yazışma ve izinler kayıt altına alınsın.
Müteahhitlerin yanı sıra mühendisler, mimarlar, kamu görevlileri, denetçiler gibi sorumlu tüm aktörler, Şehircilik Bakanlığı görevlileri ve AFAD’a yönelik cezai ve idari yargı süreçleri planlansın.
Enkaz altından çıkarılan cenazeler muayene edilsin, ölüm nedenleri kayıt altına alınsın. Hipotermi ve ihmal ölümleri tespit edilsin.
AFAD’ın yardımlar ve arama kurtarma konusundaki engelleme, geciktirme ve ihmalleri tespit edilsin, tanıklıklar dinlensin, ses ve görüntü kayıtları toplansın, AFAD yetkilileri hakkında suç duyurusunda bulunulsun.
Depremzede yurttaşların haklarının takipçisi olacağız. Delillerin karartılmasına müsaade etmeyeceğiz!
Deliller etkili bir biçimde toplanmıyor!
Toplumsal muhalefeti konunun takipçisi olmaya, delillerin karartılmasını engellemeye, delillere sahip çıkmaya davet ediyoruz!
Binalardan karot testine esas olacak beton, demir numuneleri alınsın, bilirkişiler ve sivil toplumun da katılımıyla tutanaklar tutulsun ve muhafaza edilsin.
İmar affı, yapı kayıt izinleri ile ilgili belediyeler ve Şehircilik Bakanlığı nezdinde yapılan tüm yazışma ve izinler kayıt altına alınsın.
Müteahhitlerin yanı sıra mühendisler, mimarlar, kamu görevlileri, denetçiler gibi sorumlu tüm aktörler, Şehircilik Bakanlığı görevlileri ve AFAD’a yönelik cezai ve idari yargı süreçleri planlansın.
Enkaz altından çıkarılan cenazeler muayene edilsin, ölüm nedenleri kayıt altına alınsın. Hipotermi ve ihmal ölümleri tespit edilsin.
AFAD’ın yardımlar ve arama kurtarma konusundaki engelleme, geciktirme ve ihmalleri tespit edilsin, tanıklıklar dinlensin, ses ve görüntü kayıtları toplansın, AFAD yetkilileri hakkında suç duyurusunda bulunulsun.
Depremzede yurttaşların haklarının takipçisi olacağız. Delillerin karartılmasına müsaade etmeyeceğiz!
Afetle mücadele koordinasyonsuzluğu yetmezmiş gibi şimdi de eğitim feda ediliyor! On binlerce insan evsiz kalırken afetzedelerin barınması için bulunan çözüm ise yurtların zorla boşaltılması ve üniversite öğreniminin uzaktan devam etmesi! Bu karar, barınma krizine bir çözüm değil. Özellikle yoksullar, kadınlar, LGBTİ+’lar ve gidecek daha iyi bir yeri olmayan tüm öğrenciler için yeni mağduriyetler yaratıyor.
Üniversite öğrencilerinin eğitim ve barınma haklarının hiçe sayılmasını kabul etmiyoruz!
Kamuya ait misafirhaneler ve tesislerin yanı sıra oteller, boş evler ve hatta o malum dev saraylar dururken, krizin ve devletin almadığı sorumlulukların faturası öğrencilere kesiliyor.
Ekonomik kriz şartlarında yurtlarından zorla çıkarılan, evsiz kalan öğrencilerin gidecek yeri var mı? Dönmek zorunda kalacakları aile evi güvenli mi?
Halihazırda iki yıl pandemi yüzünden eğitim hayatı sekteye uğrayan öğrencilerin eğitim hakkı ve üniversite hayatları fütursuzca ellerinden mi alınacak?
Deprem bölgesinden gelen öğrenciler ne yapacaklar? Olmayan evlerine mi dönmeye çalışacaklar?
Hatırlatıyoruz! Göreviniz depremzedeler için uygun barınma yerlerini tahsis etmek, öğrencileri yurttan atmak değil!
Gençlerin geleceğini hiçe sayan bu karardan hemen dönülmesini ve devlet ve özel sektörün öğrenci yurtları dışındaki kaynaklarını seferber ederek bu sorunu çözmesini talep ediyoruz!
Üniversite öğrencilerinin eğitim ve barınma haklarının hiçe sayılmasını kabul etmiyoruz!
Kamuya ait misafirhaneler ve tesislerin yanı sıra oteller, boş evler ve hatta o malum dev saraylar dururken, krizin ve devletin almadığı sorumlulukların faturası öğrencilere kesiliyor.
Ekonomik kriz şartlarında yurtlarından zorla çıkarılan, evsiz kalan öğrencilerin gidecek yeri var mı? Dönmek zorunda kalacakları aile evi güvenli mi?
Halihazırda iki yıl pandemi yüzünden eğitim hayatı sekteye uğrayan öğrencilerin eğitim hakkı ve üniversite hayatları fütursuzca ellerinden mi alınacak?
Deprem bölgesinden gelen öğrenciler ne yapacaklar? Olmayan evlerine mi dönmeye çalışacaklar?
Hatırlatıyoruz! Göreviniz depremzedeler için uygun barınma yerlerini tahsis etmek, öğrencileri yurttan atmak değil!
Gençlerin geleceğini hiçe sayan bu karardan hemen dönülmesini ve devlet ve özel sektörün öğrenci yurtları dışındaki kaynaklarını seferber ederek bu sorunu çözmesini talep ediyoruz!
GENİTAL BÖLGE TEMİZLİĞİ
KENTLERİMİZDEN VE HAYATLARIMIZDAN ELİNİZİ ÇEKİN!
ÇOCUKLARIN TAKİPÇİSİYİZ
AFET İÇİN FEMİNİST DAYANIŞMA
ENKAZ ÇALIŞMALARI DURDURULSUN
GÖÇMENLERE YÖNELİK DÜŞMANLIĞI DURDURUN!
OTEL ZİNCİRLERİNE ÇAĞRI!

MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞINA ÇAĞRI!

OHAL'E KARŞI ÇIKIYORUZ!
DELİLLERİ KARARTAMAZSINIZ!
